bilgi@psikodramamerkezi.com

Fikir Sofrası

logologo
  • Temas
  • Ana Sayfa
  • Biz Kimiz
  • Psikodrama
    • Bunu Yapabiliriz
    • Temas Önerileri
  • Blog
    • Psikodramayı Kuş Bakışı Görmek
      • Dünya Sahnesi, Psikodrama Sahnesi, Minyatür Sahne
      • Hayal gücü ve Nesneler
      • Tanımak – Anlamak
      • Değişim
      • Sonuç
    • Psikodrama Deneyimleri
      • Giriş
        • Gruba Hazırlanırken…
        • Grup Odası
        • Durum Olduğu Gibi; Burada ve Şimdi
        • Hareket ve Konuşma, İfadede İş Birliği ve Kombinasyon
        • Nehir Ve Döngü
        • Olmak Ve Dönüşmek
        • Olmak Ve Dönüşmek 2
        • Yönlerim
        • Kişisel Güç
        • Şimdi Farkındayım
        • Ömer Not Alır
        • Farkındalıkla İlgili Bir Seminer Hazırlarken
        • Çatışma
        • Çatışma 2
        • Korku Ve Cesaret
        • Yargıçlar
        • Kanun Yapanlar
        • Eylemciler
  • Atölyelerimiz
    • Sayın Başım
    • Haiku Atölyesi
    • Haiku Örnekleri
  • Bize Ulaşın
  • Temas
  • Ana Sayfa
  • Biz Kimiz
  • Psikodrama
    • Bunu Yapabiliriz
    • Temas Önerileri
  • Blog
    • Psikodramayı Kuş Bakışı Görmek
      • Dünya Sahnesi, Psikodrama Sahnesi, Minyatür Sahne
      • Hayal gücü ve Nesneler
      • Tanımak – Anlamak
      • Değişim
      • Sonuç
    • Psikodrama Deneyimleri
      • Giriş
        • Gruba Hazırlanırken…
        • Grup Odası
        • Durum Olduğu Gibi; Burada ve Şimdi
        • Hareket ve Konuşma, İfadede İş Birliği ve Kombinasyon
        • Nehir Ve Döngü
        • Olmak Ve Dönüşmek
        • Olmak Ve Dönüşmek 2
        • Yönlerim
        • Kişisel Güç
        • Şimdi Farkındayım
        • Ömer Not Alır
        • Farkındalıkla İlgili Bir Seminer Hazırlarken
        • Çatışma
        • Çatışma 2
        • Korku Ve Cesaret
        • Yargıçlar
        • Kanun Yapanlar
        • Eylemciler
  • Atölyelerimiz
    • Sayın Başım
    • Haiku Atölyesi
    • Haiku Örnekleri
  • Bize Ulaşın

                                                                                                          NEHİR VE DÖNGÜ

 

Grubun bir tür oturma düzeni üzerinde sessizce anlaştıkları belli. Aile üyeleri aynı genellikle mutfak masasının etrafında yaptığı için pek de sürpriz olmadı. İstikrar ve güvenin bir işareti olarak emniyet ve güvenlik anlamına geliyordu. Ancak herhangi bir sistemde olduğu gibi, er ya da geç bazı değişiklikler gerçekleşecekti. Aile düzeninden daha şanslı tarafı ise oturma düzeninin daha esnek ve çatışma riskinin daha düşük olmasıydı.

Ömer oturma düzenlerini, pozisyonlarını dikkatle gözden geçirdi. Oda kare şeklindedir ama sahnenin etrafında yarım ay şeklinde bir oturma düzeni kurmayı Lale ile birlikte kararlaştırmıştır. Yine dış çeperden başlayarak, kimin kapıya en yakın ya da pencerenin yakınında bulunan yeri tercih ettiğine dikkat eder. Köşelere yakın yerleri kimler tercih etmiştir? Başını çevirmeden tüm grubu kolayca gözlemleyebilir? Masanın en başında oturan babanın yerine benzer bir pozisyonda kim vardır? Kontrol bu pozisyonda olan kişide idi. Niyetlenilmiş en küçük hareketleri bile algılayabilir ve idareyi ele alabilirdi. Bu tür bir hiyerarşi bilinçsizce de olsa bu grupta var mıydı? Farkındalığı, Ömer’i hızla sonuca varma tuzağına düşmekten korumalıydı. Onun işi izlemek, sadece izlemekti.

Geçmişte, bu konumlandırmanın çok katı, enerji seviyesinin düşük ve üyelerin sandalyelere tutkalla yapıştırılmış gibi olduğu bir grupla karşılaşmıştı. Böyle bir duruma çözüm getirecek tek şeyin bir grup oyunu olduğunun farkındaydı. Enerjiyi sadece enerji yaratabilir. Bu nedenle hızlı beden hareketleri gerektiren bir eylem önerdi, daha doğrusu talep etti. Hareketleri yapmak grup üyelerini düşünmekten alıkoydu. Top oynamaya benzer bir hareket işe yaramış ve sonunda grubun üzerindeki atalet ortadan kalkmıştı. Bedenleri canlanmıştı. Önceki suskunluğun yerini şimdi sessiz bir konsantrasyon ve ara sıra yükselen nidalar almıştı. Yavaş yavaş aldıkları zevk attıkları kahkahalarda kendini göstermeye başladı. Bunun ardında gruptaki konumları önemli ölçüde değişmişti. Farklı kriterler grupta durumu devralmıştı.

Ama şimdi içinden şunu itiraf ediyordu; “Şu anki grup çok farklı. Enerji var ama bir tür kayıtsızlık da var. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemiyorum.” O anda bedenini rahat bir şekilde esneten Lale’ye bakar ve gelişigüzel bir şekilde sorar, “Değişim isteyen var mı?” Ne beklenmedik bir soru! Ömer gayri ihtiyari gülümsemektedir. Ve tek gülümseyen de sadece o değildir. Lale hemen bir teklif sunarak, Ömer’i takip eder, “Görüyorsunuz sahne boş.” Bir değil birkaç üye teklife uyup sahneye çıkmıştır. Lale onların kısaca ne tür bir değişiklik istediklerini anlatmalarını sağlar ve kimin oyununun canlandırılacağına grup karar verir. Ömer dikkatli bir şekilde izlemeye devam etmektedir ama arkasına yaslanmıştır. Şimdi sıra Lale’dedir. Ne kadar basit ve hal böyleyken…

Değişim ne güçlü bir kelime! Macera ve riskle birlikte umut ve vaat dolu. Tatminsizlik, huzursuzluk, karşılanmayan istekler ve isyanla başlar, seçimleri ayıklayıp düzenlemeye sebep olur ve sonunda bir kararla sonuçlanır. Ardından alınan kararı gerçekleştirme aşaması ortaya çıkar. Geride bırakılacak eski bir durum ve yeni bir durumun belirmesi. Bireyin önünde ise geri dönüşü olmayan bir nokta vardır.

Bunu psikodramada çözebilmek ne büyük bir şanstır! Tüm adımlar ayrıntılarıyla keşfedilebilir, gerçek gibi deneyimlenebilir yani geleceğin bir provası yapılmış olur. Pişmanlık umuttan daha güçlü olabilir mi? Ne tür sonuçlar doğurabilir? Ne kaybedilebilir, neler kazanılabilir? Başkaları bunu nasıl algılayabilir?

Lale çok dikkatli, tetikte ama yavaş olması gerektiğini bilmektedir. Bilinmeyen bir bölgede ilerleyen güvenilir bir izci gibi. Protagonist ise biraz daha rüya hali gibi bir durumda hareket etmektedir. Karşılıklı itimat ve güven ortamı kurulmuştur.

Ömer Lale’nin grup yönetirken son derece sakin, sanki uyuklarmış gibi göründüğünü ama çok uyanık olduğunu biliyordu. Çünkü Lale önemli ipuçlarını asla kaçırmazdı. Belki de bu onun yoga yapmasından kaynaklanıyordu.

Değişim Ömer ve Lale için bitmez tükenmez bir konuydu. Daha en baştan bir gün değişimin sayısız yönleriyle uğraşmak zorunda olacakları bir görevleri olacağını anlamışlardı. Zaten psikodramanın ana konusu bu idi. Psikodrama geçmiş ve geleceği sahnede şimdiki zamanda eşsiz bir yöntemle bağlantılandırabilir ve konuyla ilgili herkesi en anlamlı biçimde tatmin edebilecek bir yol bulur. Hayatın hep devam ettiğini, akıp gittiğini, zamanın durmayacağını, her zaman değişimlerin olacağını, büyüyüp, yaşlanıp, öleceğimizi, hüzün gözyaşlarının olduğu kadar sevinç gözyaşlarının da olacağını kabul etmeye zorlanmaktayız.

Ömer, üniversite yıllarında Yunan filozof Heraklit’ten alıntılar yazdığı bir günlüğün ilk sayfasını hatırlamakta;

“Değişim dışında hiçbir şey kalıcı değildir.” “Hiç kimse aynı nehre iki kez giremez, çünkü ikinci girişindeki nehir aynı nehir değildir, giren kişi de aynı kişi değildir.” “Zaman, çocukların çok güzel oynadığı bir oyundur.”

Çocukluğunda en sevdiği kitap Mark Twain’in ‘Huckleberry Finn’’iydi. O küçücük sal, güçlü Mississippi’de sürüklenip gidiyordu. Bağnaz gelenek ve uzlaşılar geride kalmıştı. Şimdi bunun karşılığında tehlike ve zorluklarıyla özgürlük önünde duruyordu. Pişman olacak bir şey yoktu ve Finn tamamen kendisi olabilirdi. Ömer için bu sembolik bir anlam kazanmıştı. Nehir hayatın nehriydi, zamanın amansız akışıydı.

Bu insan olmanın bir parçasıdır. Aptalca direnmektense, kabul etmek daha iyidir. Yapılabilecek tek şey ister kolay ister bazen zor olsun hayatın akışına dalmak ve onunla birlikte akıp gitmektir. Doğu Zen ustalarının öğrettiği şekilde, su gibi olun. Tamamen esnek ama güçlü. Takdire şayan bir biçimde her duruma sakin ancak hızla hareket etmeye hazır olarak uyum sağlayın.

Lale’nin çocuk kitapları ağırlıklı olarak çiftlik hayatı, hayvanlar, tarlalar, mevsimlerin değişimi, doğadaki döngüsel süreçler hakkındaydı. Lale’nin sembolünün dümen haline gelmesine ve bazen kriz zamanlarında kendini çarkın merkezi gibi hissetmesine şaşmamak gerekirdi. “Her şeye dön, dön, dön, bir mevsimi var, dön, dön, dön ve cennette her amacın bir zamanı vardır.” Bu şarkı Lale’nin doğasına uygundu. (Çevirmenin Notu: Zaman Tanrının kontrolü altındadır. İnsanın zamanla hiçbir ilgisi olmadığını görüyoruz. Başlangıcı, süreci ve sona ermesi insanın idrak ve kontrolü dışındadır. Bu nedenle zaman herkes tarafından değerli bir meta olarak görülmelidir.)

Alan Watts’ın öğretileri Ömer’i derinden etkilemişti ve tıpkı Lale gibi meditasyon yapıyordu. Ömer’in meditasyonunda küçük bir fark vardı bu nedenle Lale Ömer’in yaptığı meditasyona tefekkür adını vermişti. Ömer, zihninin tüm iç konuşmalardan arınmasını istemekteydi, Lale ise bu iç monologlardan keyif almaktaydı. Ömer’e bu iç monologlarla bilinç akışını izlediğini, ne getirdiğinin farkında olduğunu, ancak buna müdahale etmediğini söylemişti. Bu Lale’nin imajinasyona olan merakına tam olarak uymaktaydı.

Bazı günler, Lale çocukluğundan mutlu bir anını kullanır ve kendini bir çayırda uzanmış, geçen bulutları seyrederken hayal ederdi. Ömer’in meditasyon tarzını fazla katı bulurdu ve bir manastıra daha uygun olduğunu düşünürdü. Bir keresinde, Ömer Lale’ye sürekli konuşan iç monologdan etkilenmemeyi zor bulduğunu, bunun pek de kolay bir iş olmadığını ama yine de iç monologlardan nasıl kurtulacağını öğrenme işinin kendisine kaldığını söylemişti. Lale ona büyük bir nehrin kıyısında oturduğunu ve durmadan akan suya baktığını hayal etmesini önermişti. İşte o zaman Ömer Lale’ye Huckleberry’den bahsetmişti ve Lale önerisinin Ömer’e göre olmadığını anlamıştı. Şimdi onu sadece fiziksel hareketi, koşmayı, tırmanmayı, yüzmeyi, dans etmeyi seven biri olarak algılıyordu. Ömer, bir deneyimin şimdi, burada ve var olan anın değerini tam bilmekteydi. Yani şimdinin ne olduğunu. Ve nehir akmaya devam ediyordu.

Lale, “Bu bizim aramızdaki fark. Ömer düşüncelerini eyleme geçirebilir, ben ise imajinasyonu eyleme geçirebilirim. İmajinasyon kişiyi her yere götürebilir. Ama Ömer için gerçek değildir ve bir bakıma imajinasyona şüpheyle yaklaşır. Onu kavrayamaz, varlığı Ömer için müphemdir ve mantıkla sabitlemek ister. Bense imajinasyonla oynarım, onu değişik formlara dönüştürürüm, yeni şeyler icat ederim, masallarda ve rüyalarda olduğu gibi başka gerçeklikler yaratırım. Aslında, günlük dil imgelerle dolu ama biz onları fark edemiyoruz bile,” diye düşünüyordu.

Bir keresinde Lale, “Psikodrama sahnesinde yaptığımız her şey imajinasyona dayalı değil mi? Zihinden geçenler, gerçekmiş gibi sahnede gözle görülür, var olan haliyle ve somut hale getirilmiyor mu? Sahneye koyma ve yeniden oynama o anda kendiliğinden ve yaratıcılıkla ortaya çıkar. Kahkahalar da göz yaşları da gerçektir,” diyerek Ömer’e meydan okumuştu. Ömer buraya kadar olan kısmı kabul etmek zorunda kalmıştı. Ama psikodramada bunun üstünde çok daha ötesine gidiliyordu. Bir yönetici olarak, mantıksız durumlar uyduruyorsun, anlaşılır bir sebep olmadan zamanı ve yeri değiştiriyorsun. Tabiri caizse, cennet ve cehennemi hareket ettiriyorsun. Bu ürkütücü ve riskliydi. Lale, “Masal anlatıcılar her zaman olmuştur, hatta şimdi bile bazı Afrika kabilelerinde bulabilirsin. Ben sahne için hikâye yapımcısıyım. Küçük çocukların doğal olarak oynadıkları gibi. Zevk, öğrenme, icat etme ve yaratıcılık sahnededir. Ama biz bunu yapmaya artık cesaret edemiyoruz. Bize gerçeğe bağlı kalmamız söylendi, gerçek her neyse?  İmajinasyonun gücü bizi esnek tutar, donmuş kalmış tutumların buzunu çözebilir, işe yaramaz kalıplara alternatifler bulmaya ve faydalı olanları güncellememize yardımcı olabilir,” dedi.

Sonunda, farklı olduklarından daha fazla hususta aynı şeyleri paylaştıkları konusunda uzlaştılar. Gerçekten bu bir avantaj olmuştu. İş paylaşımları verimli bir iş bölümüne dönüşmüştü.

Ömer, grup oyunlarını, grup doğaçlamalarını, serbest dans dahil beden ifadesi ile ilgili tüm çalışmaları yönetmeyi tercih etmişti. Lale, grup ortamındaki bireysel çalışmalarla ilgilenmekte, protagonist oyunlarını yönetmekte, hayaller ve imgelerle severek çalışmaktaydı. Ve tüm çalışmaların temeli olarak farkındalığı kullandığı kendine özgü yöntemleri vardı.

Grubun sosyometrisi hakkında tüm gözlem ve deneyimlerini paylaşıyor ve grubun evirilişini beraber takip ediyorlardı.

Artık, açık görüşme (Open Staff) denen yöntemi daha sık kullanıyorlardı. Open staff, mevcut durumu grup üyeleri önünde açıkça tartışmak demektir. Bu, grup yöneticisi olarak onlara ve yönteme duyulan açıklığı ve güveni büyük ölçüde arttırmıştı. Herkes basketbolda kullanılan mola el işaretini bilir. Lale ve Ömer çok daha önceden göz işaretleri ile anlaşırlardı. Nasıl devam edileceğine dair bir kararsızlık anında verilecek karar konu ile ilgili herkesi içerirdi.

Devamı Gelir…

© 2025 Fikir Sofrası.  Tüm Hakları Saklıdır.

Kullanım Koşulları