KANUN YAPANLAR
Ömer uzun süre sessiz kalınca Lale ona ne olduğunu sorar. Bir süre sonra durup cevap verir:
“Zihnimde bir dizi düşünceyi tetikleyen senin çerçeve referansından bahsetmen oldu. Her şey çerçevelerle ilgili. Bir keresinde grup üyelerinden biri oyunun başında çok iyiydi ama sonra gevşedi ve ben bağlantı kuramaz oldum. Çerçevenin altı kare bölmeye ayrıldığı eski tarz bir pencereye doğru ilerlemişti. Orada hareketsiz duruyordu ve derinden etkilenmiş görünüyordu. Yaklaştığımda kare camlardan birinin üzerinde bir sinek olduğunu gördüm. Dışarının cazibesinden kurtulamayan ve başka bir çözüm yolu deneyemeyen sinek aşağı yukarı ve yanlara doğru hareket ediyordu. Sinek bu pencere camında sıkışıp kalmıştı. Orada ölebilirdi. Bu grup üyesinin oyununun sonuydu, durumunu algılamıştı. Değişime başlamak için kararlı bir adımdı.
Ama bu olay beni çok etkiledi. Genel olarak karelerin ve dikdörtgenlerin bize ne yaptığı kafama dank etti. Hapishaneler de odalarımız gibi bu şekilde inşa edilir. Kamusal alanlar karedir, dikdörtgen bir vücut şekline sahip olabilirsiniz, kare bir çene. Bunlar dik ve doğru anlamına gelir. Kare, yasaları ve düzenlemeleri, sınırları ve disiplini temsil eder.
Şimdi de tam tersine bakalım mı? Tüm dünyada yuvarlak ve kare ya da dikdörtgen kutupluluğuna dair bir anlayış vardır. Bu iki kelimeyle hemen ne ilişkilendirdiğimize bir bakar mısın? Yuvarlak bir evde büyüdüğünü hayal et. Sağ ve sol olmak üzere iki taraf fikri basitçe var olmayacaktı. Dünyanın her yerinde böyle ilkel binalar var. Mimariye bakar mısın? Yuvarlak ve köşelinin ince bir kombinasyonu güzel olarak onaylayan, katedrallere bak. Bir müzenin modern köşeli yapısına girip, dikdörtgen duvarlarda, mesela Rubens’in yemyeşil kadın resimlerini kapatan yüzlerce dikdörtgen çerçeve görürsün. Çerçeve ne kadar altın ve değerli olursa olsun, muhafaza işlevi görür. Bir yandan ahlaki açıdan hassas izleyici için yumuşatıcı bir etkisi vardır ama diğer yandan çerçeve resme odaklanmaya da hizmet eder.
Durumumuzun pencere çerçevesindeki zavallı sineğe benzediğini anladıktan sonra, mevcut hayatımızda başka neyin fazla dikdörtgen, fazla kare olabileceğini sorgulama isteği ve cesareti kazanıyoruz, giymek zorunda bırakıldığımız düz ceketten kurtulup yuvarlak ve dairesel bir kavramı hedefliyoruz. Bu kadar çerçeve ve cam yeter. Sonunda özgürlük.”
Lale öne doğru eğilir, “Bu coşku bulaşıcı. Ama kutupluluk ne olacak? Bir denge kurmak için açısallığa ihtiyaç yok mu? Birinin diğerinin içinde mükemmel bir uyum olacağını hayal edebiliyorum. Bu dikdörtgen odada dans etmekte özgürüz. Müziğe bak. Bir parça uyumla bitmeden önce her zaman uyumsuzluk var. Aksi takdirde kulağa çok tatlı gelir ve hatta sıkıcı olabilir. Ben şahsen düz çizgileri sevmiyorum. Bana göre fazla ideal ve bir şekilde doğal değiller. Ve daireler de bana hitap etmiyor, bana değirmenleri hatırlatıyorlar. Sallanan bir çizgiyi seviyorum. Yılanlardan korkarım ama zarif hareketlerine bayılırım. Doğal nehirler de aynı şeyi yapar. Ve insanın vücudunu sallamasına neden olan dansları da unutmamalıyız.”
Ömer cevap verir.
“Hepsine iyi diyebiliriz. Benim bahsettiğim, insanı kıvrandıran çok dar dikdörtgenler… Yaşayanlar için tabutlar. İşte bizim işimiz burada başlıyor. Bir an gelir, spontanlık ve yaratıcılık o kadar azalır ki bedeniniz bir kutuyu andırır. İşte o zaman çerçeveler sökülmeli, özellikle eski ve işe yaramaz olanlar. Her türlü bağ, korse ve kemer çıkarılmalıdır. Amaç kişiyi tamamen soymak değil, yeterli serbest harekete izin veren güncel ve rahat kıyafetler bulmaktır.
Herkes kendi kıyafet kodunu ve bununla birlikte gelen her şeyi zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak seçebilmeli ve böylece yaşam dansına katılabilmelidir.