İnsanın içi kendini dış görünüş ile belli eder. İçimizdekileri ifade edebilmemiz için dışa ihtiyacımız vardır.
Kendini ifade ediş yollarını esas görevi olarak kabul ettiği için sanatçı bu ilişki ile özellikle yoğun olarak uğraşır.
“Bir sanat olarak duyguyu ifade etmenin tek yolu, nesnel karşılığını bulmaktır.
Bir başka deyişle, o özel duygunun formülü olacak bir grup nesne, bir durum veya olaylar zinciri gibi.
Böylece, duysal deneyimle sonlanan dış koşullar sağlandığında, duygu hemen uyandırılır.”(T.S.Eliot, Selectedprose)
Böylece hayal gücümüz, iç ile dış arasındaki benzerliği keşfeden bir aracıdır. Dış, karşılık arar. Nesneler dünyasının yararlı(uygun) parçaları bağlamından ayrılarak iç dünyamızın görülebilir kısımları ile yer değiştirilir. Bu yolla canlanabilir ve/veya kişileştirilebilirler. Hayal gücü (magik) (büyülü –sihirli) inanışın aracı haline gelir.
Hayal gücü her zaman mevcuttur ve kendi tarzında yaratıcıdır. O olduğu için, (oyun) oynayabiliriz. İki kolu vardır.Bir kolu geçmişe uzanır ve geçmiş olayları yeniden canlandırır. Örneğin bir deniz kabuğu, deniz kenarında geçirilmiş bir öğleden sonrasının resmini, yosun kokusunu, ayaklardaki kum hissini, tuzun tadını ve martıların çığlıklarını yeniden canlandırma nedeni olabilir. İkinci kol ise geleceğe uzanır.
Hayal gücümüz nedeniyle, nesneler olduklarından çok daha fazla anlam kazanabilirler. Bu gerçeğin farkında olarak bir odadaki nesnelere baktığmızda, nesnelerin arasındaki ilişkinin yalnızca mekânsal(uzamsal) bir ilişki olmadığını anlarız. Bir komodinin üzerinde 30 cm arayla duran bir deniz kabuğu ve bir kül tablası arasındaki uzaklık sadece 30 cm değil, dünyalar kadardır. Birisi onlar almış ve özel bir yere koymuş. Nesnelerin sahibine uygun (bağlı) olarak, ilişkilerin bir psikolojik şebekesi vardır. Bunu yaratarak, kendisi için düzen ve güvenceyi garanti altına alır. Kendi evde hisseder.
Böylece, biz bir yabancının odada bazı şeyleri değiştirdiğini veya yerinden oynattığını fark etmeden önce bir huzursuzluk hissederiz. Yabancı gitse de ortam hala gariptir. Huzursuz ve biraz endişeli hissederiz. Belki deniz kabuğu eksiktir. Yerini dolduracak bir şey yoktur. Çünkü yerini dolduramazsınız. O sadece bir kabuk değildir. Ya da duvardan aniden bir tablo düşer. Güvenli ortam birdenbire bir kara delik açar ve uğursuz bir şey içeri bakar. Kaosu düzenlemeye yardımcı olan hayal gücümüz şimdi kaosun yanına geçmiş ve bizi korkutmaktadır. Artık etrafımızdaki nesnelere güvenemeyiz. Sadece biz onlara değil, sanki onlar da bize bir şey yapabilir.
Günlük hayatımızda nesneler dünyası ile olan deneyimlerimiz, sanki onların kendi başlarına , bizim irademiz dışında hareket ediyorlarmışcasına onları lanetlediğimizi gösterir. Çivi ben hatalı vurduğum için değil, kendi istediği için yamuldu. Birdenbire, nesne ruh ve irade kazanır. Aslında suçsuz nesne bizim duygularımızın aynası haline gelmiştir. İçinde bulunduğumuz ruh durumuna göre, ay bize hoş ya da soğuk bakar. Özellikle öfkeliysek nesne kötüleşir. Kızgınlığımızı nesneye yükleyerek kendimize hemen düşman yaratırız. Şimdi artık ona saldırabiliriz.
Hayal gücünün önemini vurgulamamın nedeni, ne minyatür sahnenin ne de oyunun kendisinin onsuz varolamaması. Burada sözü edilen pek çok şey psikodramatik oyunda da bulunabilir.
Pratikte üç safhayı: algılama –anlama- değişim kesin olarak ayırt etmek çok güçtür ama daha pratik bir sunum yolu olduğu için bunu yeğledim..Protagonistin değişik hızlarda davrandığı bir gerçektir. Spontan bir düşünceyle hızla uzaklaşabileceği gibi bir başkasında uzun süre inatla ısrar edebilir. Spontanlık ve hayal gücünün gelişimi açısından bu durumlara müdahale etmek uygun değildir. Tam tersi(aksine), oyunun dinamiğini ve kendine özgü kurallarını izlemek önemlidir. Kanala dönüştürülmüş, yeterince nehir vardır.
Algı
Hüzünlerle bastırılmış ve zorunluluklarla kuşatılmış, sıkışık günlük yaşantımızda hayal gücümüz zayıflar. Bunun yanı sıra, dil yetersiz ve ses incedir. Protagonist sorununu anlatmakta güçlük çeker. Kendisine belki de algılamayı reddettiği için, algılayamadığı bir şeyler olmakta. Ancak, yine de neler olup bittiğini görmek istemekte ve kendisinden durumunu olabildiğince göstermesi istendiğine de şaşırmayacaktır.
Protagonistin bundan sonra attığı adımlar çok önemlidir. Bilinçli olarak davranmasa bile, şimdi bazı kararlar alacaktır. Bu kararlar durumunu anlayabilmesi için çok önemlidir. Bu nedenle, özellikle bu aşamada kendisine yardımcı olunmamalıdır. Sözel anlatıdan (sunumdan), canlı sunuma geçiş bireye bağlıdır, ancak bunun protagonist tarafından yapılması gereklidir. Minyatür sahnenin boyutunu ve nesneleri kendisi seçer. Ayrıca, hangi sırayla yerleştireceğine, nereye yerleştireceğine ve aralarındaki ilişkilere de protagonist karar verir. Şimdi tüm duyusal algının bir kısmını oluşturan mekânsal ilişkilere bakalım.
İlk adım gözlem sonucu oluşur, her nesnenin hareketi mekânsal algıyı keskinleştirir ve nesneler yerlerinden titizlikle oynatılır, yerleştirilirken gerilim artar. Her nesne kesin en son yerini bulunca bu eylem biter. Şimdi, nesnelerin aralarındaki uzaklık ve boyutları, objektif olarak mekânsal ilişkileri açısından tanımlanabilir. Bunlar ölçülebilir. Ancak biz cetvel kullanmayacağız. Bireye özgü izlenim santimetrelerle ölçülemez. Bireysel izlenim çok yönlü, özel, değerlendirici, yanlış anlamalarla dolu, tahminlerle karışık, kendi görüşlerimiz doğrultusunda ve olasılıklara dayalıdır.
Yönetici protagonistin aklından neler geçtiğini bilemez. Bu yüzden, mekânsal gerçekler görebileceği tek nesnel ve kesin şeydir. Bunlara bağlı kaldığı sürece yorum yapmaz. Değerlendirme yapmadan bu gerçekleri vurgular. Böylece hiç müdahalede bulunmadan protagonistin algı yeteneğini geliştirir.Protagonistin ufku kendi bakış açısıyla sınırlıdır. Durumun sadece bir yönünü görebilir. Şimdi bir başka yönden de bakmaya davet edilmektedir.
Nesnelerin özellikleri, mekânsal ilişkilere kıyasla daha az algılanmaktadır. Mekansal yönelim oyunun en önemli unsurudur. Nesneyi seçen protagonist onun özelliklerinin farkında değildir çünkü öncelikle mekânsal tasviri( sunumu) ile uğraşmaktadır.Ama,yine de nesnelerin boyut, ağırlık, şekil ve renk gibi özellikleri vardır. Özelliklerinin farkına ne kadar çok varırsanız, o kadar anlarsınız. Protagonistist istemeden ve farkında olmadan nesnelerin özellikleri kendi sunumuna katmıştır.
Nesne seçiminden sonra, artık o nesne neyse(olduğu şey) o değildir. Bir imgeye dönüşür. Hayal gücü ile hem kendisidir hem de başka bir şeye değiştirilmiştir. Hayal gücü iş başındadır. Değiştirir ve canlandırır. İnsan bir dolap olabilir, vazo çocuğa, ayaklı lamba teyzeye, iki iskemle yatağa ve halı denize dönüşebilir. Değişime uygun olmayan şeyler seçilmez. Her seçim oyunun mekanını netleştirir, eklenen her ayrıntı niteliğini arttırır. Böylece danışan gözlediği dünyayı yaratır ama “minyatür” olarak.
Oranların uygun olduğundan emin oluncaya kadar birkaç düzeltme yapabilir. Sonra resim tamamlanır ve şunu söyler: “ İşte durum böyle görünüyor. Şu anki durumun görünüşü bu!” Bir yap – boz gibi, kendi gözlem ve algılarıyla oluşturduğu resmi sunar ve şimdi bu sunum hem kabullenilebilir hem de gerçeğin en uygun( en yakın) temsilidir.
Protagonist, şimdi durumuna ilişkin kendi sunumunu kayıt etmelidir. İlk kezinde dağınık olarak algıladıklarını ikinci kez yaşar ama şimdi algı bir bütündür. Mekânsal özelliklerine ek olarak, seçtiği nesnelerin “karakterini” de anlayacaktır.
Kuşbakışı bakıldığında olduğu gibi, uzaktan bakıldığında da, haraketsizlik yanılsamasının arkasındaki gizli hareketler anlaşılabilir. Yönetici, ayrıca protagonistin aktif olma girişimlerini fark edecektir. Örneğin, protagonist bir figürle oynar, onu kararsız bir şekilde ileri geri oynatır, yeni pozisyonlar dener veya onunla masaya vurur. Belki kenara kaldırır.Mekansal ilişkiler şebekesi(ağı) içindeki belirli anları tanıyabilirsiniz. Bunları klasik psikodrama ile ele almak uygun olur.
Bazen protagonist nesnelerle çocuk gibi oynamaya başlar. Figürlerle oynar, onları birbirleriyle konuşturur,(diyaloglar yapar), şiddet gösterir ve yöneticiyi de çevresini de unutmuş görünür. Artık sunum sadece şimdiki durumun temsili değildir. Gerçek, “minyatür psikodramaya” dönüşmüştür. Zihinde olduğu haline benzer şekilde olur ama şimdi dışarıya transfer edilmiştir(aktarılmıştır). Bundan sonrasını sürdürmek ya da durdurmak artık yöneticinin kararına bağlıdır. Kesmenin en önemli gerekçesi kazanılan yeni konumdur. Bu, yeni değerli bir bakış açısıdır ve gözden geçirilmelidir.( değerlendirilmelidir). Oyun hızla sürerse kuş bakışı açımızı yitirebilir ve tüm güçlülük (omnipotens) aşırı vurgulanmış olabilir. Bu açıdan, gerçekçi bakış da yitirilebilir. Küçültmenin işlevi anlamsızlaşacaktır. Minyatür sahnenin işlevi, kişideki küçüklük yanlış algısına karşı çıkmaktır,.Ama megalomaniyi (megalomaniaanomalis) de zorlamamalıdır.
Devamı Gelir…