FARKINDALIKLA İLGİLİ BİR SEMİNER
Lale farkındalıkla ilgili bir seminer hazırlıyor ve Ömer’le farkındalık üzerine konuşuyor.
“Farkındalık hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki, onu deneyimlemeden çok az şey ifade ediyor. Uyanık olduğumuzda yaşamda yolumuzu bulmak için sürekli olarak duyularımızı kullanırız. Bunlar dış dünyayı tarayan ve işlediğimiz verileri toplayan aletlerimizdir. Diyelim ki bir tür denizaltıdayız ve bize dışarıda ne olduğu hakkında fikir veren çeşitli monitörleri izliyoruz. Bize nelerden kaçınmamız ve tehlike durumunda nasıl tepki vermemiz gerektiğini söyleyen uyarı sinyalleri olan her türlü bip sesi ve ışık vardır. Elbette yakıt miktarı, oksijen ve basınç gibi iç koşulları da düzenleyen ve kontrol eden bir dizi cihaz vardır. Tüm bu cihazların çoğu otomatiktir, olağan süreçlerle başa çıkmak için programlanmıştır. Olağanüstü durumlarda deneyimli ve son derece hassas bir kaptan devreye girer, o zaman farkındalık komuta eder.”
Ömer: “İmge ürkütücü. Ne kadar küçük, narin ve kırılgan varlıklarız… Tüm dünyanın evrendeki küçük bir uzay gemisi olduğu imgesine ne kadar da benziyor. Varlığımızı tehlikeye atmamak için tüm insanlığın bolca farkındalığa ihtiyacı olacaktır.”
Lale:” Bu nedenle farkındalık eğitimi çok önemli. Ama bunu yapmak için önce farkındalığın farkında olmak gerekir. Konuşmayı ele alalım, buna o kadar alışmışız ki gerçekten dinlemiyoruz. Mesajı anlamakla yetiniyoruz. “Bu akşam eve gelecek misin?” Ama bu yeterli değil. Bu durumda bilinçaltımız, bilinçli zihin tarafından bilinmeyen eşzamanlı bir mesajın farkındadır. Bu bilinçaltı farkındalık, seste bir endişe izi tespit etmiştir. Sadece ‘tam farkındalık’ mesajın tamamını algılayabilir. ”
Ömer araya giriyor: “Geçen gün Leonard Cohen’in “Susanna” adlı kitabını okudum. Güzeldi ama renkli gelmedi bana. Ancak bir şarkı olarak canlı ve hayat dolu. Konuşmak şarkı söylemek değildir ama bence çok da farklı değil. Blues söylemenize gerek yok, sesiniz hüzünlü ve blues vari geliyor ve iyi bir arkadaşla tanıştığınızda bu hemen değişiyor. Kulaklarımız bu şekilde eğitilmiştir. İnsanların ‘Merhaba’ deyişlerindeki tüm küçük farklılıkları duyarız. Bildiğinizden çok daha fazlasını algılarsınız. Bence bunun empatiyle de bir ilgisi var. Bir insana ne kadar yakın olursanız, onun içinde bulunduğu duygusal durumu da o kadar çok duyarsınız ve sorarsınız, ‘Bir sorun mu var?’ ve cevap, ‘Hayır, hiçbir şey yok’ cevabı sizi tatmin etmez.”
Lale gülerek soruyor: “Son zamanlarda tıraş losyonu markanı mı değiştirdin? Televizyon sana daha iyisini gösterdi. Yoksa bu tür tanıtımlara karşı bağışıklığın mı var? Belki de sesleri çok abartılı buldun?
Ses eğitimi sadece aktörler ya da şarkıcılar için değil, politikacılar da aynı hizmetleri kullanıyor ve bir dereceye kadar işe yarıyor. Ancak bu kadar kolay kandırılamayız. Yeterli farkındalıkla bir konuşmanın doğru olup olmadığını anlayabiliriz. Çocukken annene hiç yalan söyledin mi ve o bunu fark etmedi mi? Her zamanki ses tonundan en ufak bir sapma olsa bile bunu anlar. Her şey bebeklerle başlar. Seslere karşı çok hassastırlar. Kelimelerin henüz bir anlamı yoktur ama bir insana güvenilip güvenilmeyeceğini hemen anlar. Bir anne ve kayıp bir çocuk, herhangi bir kalabalığın içinde birbirlerini bulurlar. Bence sesler parmak izleri kadar farklıdır.
Kelimelerdeki mesajın yanı sıra, ses bir beden ifadesidir. Onu duygusal sıcaklığı ölçen bir termometre ya da iç basıncı ölçen bir barometre gibi düşünebilirsiniz. Onu iyi okuduğunuzda müdahalelerinizi buna göre değiştirebilirsiniz. Isınma ya da soğuma, basınç valfini serbest bırakma ya da basınç ekleme, seçenekleriniz olacaktır.
Bir yandan eşleme, diğer yandan rol değişimi müdahaleler için doğru araçlardır. Özellikle rol değişimi acil durumlarda mükemmeldir, zihni anında devreye sokar ve duygusal yükü azaltır. Eşleme yaparken liderin sesi önemli bir rol oynar. Yumuşaktan serte, alçaktan yükseğe, yavaştan hızlıya, fısıltıdan bağırmaya ve aradaki tüm tonlara kadar değişebilir. Sadece bir enstrümandır ve daha fazlası değildir. Her zamanki ton, her an geri dönebileceği, gereksiz hiçbir duygunun ifade edilmediği sıfır noktası gibidir.
Kulağını eğitmek için harika bir yol vardır: ‘Radyo Tiyatrosu’. Televizyondan önce çok yaygındılar. Komedi, suç, dram, gizem, korku, gerilim seçebilirsiniz. Her şey seste, tümü rollerde. Ve iyi bir kontrast elde etmek için abartı mutlaka vardır.”