KİŞİSEL GÜÇ
Lale konuşmaya başladı: “Bir gruptan korktuğum zamanlar oldu, o grubun benden çok daha güçlü olduğunu ve onlara liderlik etme girişiminin bir felakete dönüşeceğini hissettim. Daha sonra algımın yanlış olduğunu fark ettim. Aslında korktuğum grup değil, garip bir karizma ile grubun dikkatini çeken tek tek üyelerdi. Bu, daha sonra narsizm olduğunu öğrendiğim şeyle ilk tanışmamdı. Böyle biri neden bir gruba katılmak isterdi? Bir değişim ihtiyacı, bir istek, bir eksiklik mi vardı? O zaman bir ihtiyaç olduğunu anladım.
Böyle bir kişinin üstünlüğünü garanti eden büyüleyici aurasını güçlendirmek için takipçilere, bir izleyici kitlesine, bir gruba ihtiyacı vardı. Böyle bir “gösteri ustası” bir lider olarak bana karşı çıkmalı ve işlevimi baltalamalıydı. Bu açık bir eleştiriyle yapılsaydı, üstesinden gelebilirdim. Ama bu sinsi yol! Sanki tekliflerimi ve müdahalelerimi kabul ediyormuş gibi, grup beklentilerini manipüle ederek niyetlerim çarpıtıldı, yani ‘Bunu istiyor ama aslında başka şey istiyor’ şeklinde. Tüm bunlar beni beceriksiz göstermek için yapıldı, sinir bozucuydu ve kendimi aşağılanmış hissettim. Yardıma ihtiyacım vardı. Güvenilir bir supervisor’ım vardı. Ona Arda diyelim. Duygularımın beni harekete geçmekten alıkoyduğu, kendimi felç olmuş hissettiğim anları canlandırmamı sağladı. İç monolog kullanarak duygularımı dışa vurabildim ve biraz rahatladım. Arda bana “Haysiyetin ne olacak?” diye sordu. Bu beni incitti.
Utanç ve öfkeden gözyaşlarına boğulmak üzereydim. Özüme dokundu ve ağzımdan kaçırdım: “Ama ben becerileri olan bir bireyim.” Arda hemen oradan devam etmemi istedi. Birbiri ardına yeteneklerimi sıraladım. Sesim sertleşti, tüm yalınlığım gitti. Omurgam artık sarkmıyordu. Dibe vurmuştum ve artık sağlam bir zemindeydim. Ama narsizmle nasıl başa çıkılacağı hâlâ cevaplanmamış bir soruydu. Arda dedi ki: “Erkeklerle uğraştığını varsayalım, birini örnek olarak seç ve onu şu koltuğa ya da daha iyisi kanepeye oturt.” O role girmek bir nevi sabit bir yapının içine sızmak gibiydi. Mümkün olduğunca çok yer kaplıyordum ve kendimi kanepeye güzelce yerleştirdim. Gülmek istedim. Gösteriş yapmaya çalıştım ama kötü bir gösteriydi. Bu deneyim yeterli oldu ve Arda beni gönderdi. Korkum geçtikten sonra gruba girdim. Hayretler içinde kaldım, narsistim değişmişti. Sanki o da benim değişimimi hissetmişti. Hatta kırılgan biri olduğu ortaya çıktı ve diğerleri onu öyle kabul ettiler -ama artık körü körüne takipçiler değillerdi.
Ömer şunları söyledi: “Bir grubu manipüle eden kadınlar tanıyordum ama onların başka yöntemleri vardı. Bunu grup odasının dışında yapıyorlardı, ben sadece bir şeylerin yolunda gitmediğine dair kötü bir hisse sahiptim. Grup ortamının enerjisini boşaltmayı ve perde arkasında kullanmayı başardılar. Her şey yavaş yavaş birleşen küçük alt gruplarla başladı. Hepsi kadındı, erkekler dışlanmıştı, her halükarda önemsiz bir azınlıktılar. Önde gelen figürler değişiyordu, bazen birleşiyor, bazen de rakip oluyorlardı. Grupta tuhaf bir güven vardı ama açıklık yoktu. Grup oyunları yetersizdi, girişimler nadirdi. Herhangi bir öneriye “Ne olmuş yani?” şeklinde cevap veriliyordu. Onlar için bu bir oyundu, benim içinse ciddiydi. Bir oyunu ancak onunla oynamayarak, artık onun bir parçası olmayarak durdurabilirsiniz. Ben de onlara doğrudan bıraktığımı söyledim. Sonra kalktım ve başka bir odaya geçtim. Bu bir riskti ama işe yaradı. Bir süre sonra bir heyet geldi, devam etmemi rica ettiler. Oyunun sonu. Acele etmedim. Grup odasından yüksek sesler geliyordu. Beklemek ve yeniden yapılanma sürecini zamanından önce kesintiye uğratmamak istedim. Heyet bir karar almadan ayrıldı. Reddetmeye devam ettim. O zamana kadar, bu kez onların “liderlerinin” de dahil olduğu başka bir heyetin geleceğinden emindim. Biraz fikir alışverişi yapıldı ve ardından bir söz verildi. Bunun üzerine herhangi bir yorum yapmadan gruba devam edildi. Mesele çözüme kavuşmuştu.
Karizma ve aura terimleri bir lideri tanımlarken yaygın olarak kullanılır, ancak bunların anlamını bilen pek az kişi var gibi görünüyor. Görünüş ve çekicilik bilgiden önce geliyor. Gerçek kişisel gücün etkisi taklitlerinden ayırt edilemiyor. Parlayan her şey altın değildir, iyi bir Svarovsky kopyası gerçek mücevher değildir. Ne yazık ki parıltıyı gerçek sanacak kadar bir hazırcılık var, körler birazını paylaşmayı umuyor. Ben onlara “güneşe tapan zavallılar” diyorum. Kıştan sonra güneşe aç turistler. Güneş yanığı riskini bile sevinçle göze alıyorlar.”
Lale Ömer’e soruyor: “Sence bir psikodrama liderinin gerçek gücü nedir, yani kişisel gücü?”
Ömer: “Her şeyden önce enerjiye ihtiyaç var, harekete geçme yeteneğine. Ben spontanlığı yaratıcılık için gerekli olan içsel enerjinin bir formu olarak anlıyorum. Bunun için benim imajım: suyun yeryüzüne çıkmasını sağlayan kaynak.”
Lale: “Tabii ki daha sonra başka nitelikler de geliyor. Belli bir miktar özerklik cesaret ve güven sağlıyor. Kendine güvenirsin, ne saklanır ne de gösteriş yaparsın, sadece olduğun kişi olursun. Bu aynı zamanda hata yaptığında bunu kabul edebilmen ve öğrenebilmen anlamına gelir.”
Ömer: “Ve sempati ile empatiyi birbirinden ayırt edebilmeliyiz. ”
Lale ekliyor: “Hala bir çocuğun merakına sahip olmak ve oyun oynayabilmek iyi olurdu. Hayal kurmak.”
Ömer: “Bütün bunlar tabii ki farkındalık gerektiriyor.”
Lale: “Bu çok açık. Ben bunu düşünmedim bile, kanıksadım.”
Ömer iç çeker: “Bütün bunları başarmak, deneyimleyerek öğrenmek ve devam etme iradesine sahip olmak hiç bitmeyen bir çaba gerektirir.”
Lale bir süre sonra sessizce şöyle der: “Memnun olmalıyız. Birlikte çalışma şeklimiz iyi bir grup liderliğine yaklaşıyor, bu şekilde devam edelim.”