bilgi@psikodramamerkezi.com

Fikir Sofrası

logologo
  • Temas
  • Ana Sayfa
  • Biz Kimiz
  • Psikodrama
    • Bunu Yapabiliriz
    • Temas Önerileri
  • Blog
    • Psikodramayı Kuş Bakışı Görmek
      • Dünya Sahnesi, Psikodrama Sahnesi, Minyatür Sahne
      • Hayal gücü ve Nesneler
      • Tanımak – Anlamak
      • Değişim
      • Sonuç
    • Psikodrama Deneyimleri
      • Giriş
        • Gruba Hazırlanırken…
        • Grup Odası
        • Durum Olduğu Gibi; Burada ve Şimdi
        • Hareket ve Konuşma, İfadede İş Birliği ve Kombinasyon
        • Nehir Ve Döngü
        • Olmak Ve Dönüşmek
        • Olmak Ve Dönüşmek 2
        • Yönlerim
        • Kişisel Güç
        • Şimdi Farkındayım
        • Ömer Not Alır
        • Farkındalıkla İlgili Bir Seminer Hazırlarken
        • Çatışma
        • Çatışma 2
        • Korku Ve Cesaret
        • Yargıçlar
        • Kanun Yapanlar
        • Eylemciler
  • Atölyelerimiz
    • Sayın Başım
    • Haiku Atölyesi
    • Haiku Örnekleri
  • Bize Ulaşın
  • Temas
  • Ana Sayfa
  • Biz Kimiz
  • Psikodrama
    • Bunu Yapabiliriz
    • Temas Önerileri
  • Blog
    • Psikodramayı Kuş Bakışı Görmek
      • Dünya Sahnesi, Psikodrama Sahnesi, Minyatür Sahne
      • Hayal gücü ve Nesneler
      • Tanımak – Anlamak
      • Değişim
      • Sonuç
    • Psikodrama Deneyimleri
      • Giriş
        • Gruba Hazırlanırken…
        • Grup Odası
        • Durum Olduğu Gibi; Burada ve Şimdi
        • Hareket ve Konuşma, İfadede İş Birliği ve Kombinasyon
        • Nehir Ve Döngü
        • Olmak Ve Dönüşmek
        • Olmak Ve Dönüşmek 2
        • Yönlerim
        • Kişisel Güç
        • Şimdi Farkındayım
        • Ömer Not Alır
        • Farkındalıkla İlgili Bir Seminer Hazırlarken
        • Çatışma
        • Çatışma 2
        • Korku Ve Cesaret
        • Yargıçlar
        • Kanun Yapanlar
        • Eylemciler
  • Atölyelerimiz
    • Sayın Başım
    • Haiku Atölyesi
    • Haiku Örnekleri
  • Bize Ulaşın

                                                                                                          OLMAK VE DÖNÜŞMEK PART 2

 

Lale, protagonistlerden bir aileden ayrılmanın ne kadar zor olduğunu öğrenmişti. Çünkü bu durum sosyometri, grup terapisi ve psikodrama gibi tüm yöntemleri içeriyordu. Bunu daha da karmaşık hale getiren şey, ilgili tüm kişilerin sahnede kendileri olarak değil, yalnızca grup üyelerine verilen roller olarak görünebilmeleriydi. Bu şekilde protagonistin iç sahnesinin aktörleri psikodrama sahnesine aktarılmaktaydı. Bu aktörler ancak protagonistin zihninde algılandıkları kadarıyla gerçekti. Protagonistin sahneye koyduğu oyundan ortaya çıkan her sonucun doğrulanması gerekiyordu.

Bir gruptan ya da aileden ayrılmanın yanı sıra, kişinin kendi içindeki kısıtlayıcı koşullardan kurtulmak, kendisinin oluşturduğu kişisel bir hapishaneden, örneğin boğucu bir benlik imgesinden sıyrılmak istediği durumlar da vardı.

“Kendimi bir duvarın arkasında gibi hissediyorum ve diğer tarafı görmek istiyorum.”

“Gerçekten bu kadar küçük ve önemsiz miyim?”

“Kendimi bir hapishanede gibi hissediyorum, bunu kendime yapıyorum ve ben de gardiyanım.”

Lale, yetişkin ve bekar bir kadının oyununu hatırlamıştı. Psikodrama grubuna katılmaktan memnundu ve kabul edilmişti ama kendisine acıyan, zavallı bir kişi imajından sıyrılamamıştı. Kendisini eski bir ortaçağ kulesinin dibindeki küçük bir fare olarak görüyordu. Haydi bu üyeye Dina diyelim.

Lale Dina’dan fare ve kule rolleri için gruptan birer üye seçmesini istedi. Uzun boylu bir adamı kule olarak bir sandalyeye oturttu ve fare olarak seçilen üye de sandalyenin altına kıvrıldı. Fare ile rol değişiminde kendini çaresiz, aciz ve kimsesiz hissetti. Sonra Lale, kule olarak fareyle nasıl konuşacağını görmek için kule ile rol değiştirmesini söyledi. “Seni görüyorum küçük fare, ama sana nasıl yardım edebilirim?”

Lale daha sonra onu bir kenara çekti ve kulenin fareyle nasıl konuştuğunu uzaktan izlemesini istedi.   Bir süre sonra Dina kule rolüne geri döndüğünde fareye şöyle dedi. “Sana yardım etmek istiyorum, bana güvenmek ve sana söylediğim her şeyi yapmak zorundasın. Bu senin tek şansın, yoksa aşağıda öleceksin. Yukarı tırmanıp çıkabilmen için benim söyleyeceğim tüm adımlara dikkat etmelisin.”

Şimdi Lale ve Dina farenin izleyeceği yolu, hangi taşlara ve hangi sırayla ihtiyaç duyacağını tartışmaktaydı. Lale ondan kuleyi grup üyelerini kullanarak inşa etmesini istedi. Sahnenin büyüsü sayesinde kuleyi yatay olarak inşa edebilirdi ama dikey olarak hayal etmeye devam etti. Dina, içeride duvardan dışarı doğru çıkan taşlar yerleştirdi. Bunlar yukarı tırmanmak için kullanacağı basamaklardı. İki üye zemini, diğer üyeler de basamak taşlarını temsil ediyordu. Birinin adı ‘taban’, karşısındaki taşın adı ‘cesaret’, sonra ‘güven’, ardından ‘sağduyu’ ve ‘yetenek’, ‘beceri’ ve ‘minnettarlık’, son olarak da ‘neşe’ geliyordu. En üstte ise oyunun başlangıcında kule rolünde konuşan üye vardı. Lale, Dina’ya rolleri dağıtırken uygun bir vücut ifadesine dikkat etmesini ve doğru yerde olup olmadıklarını kontrol etmesini söyledi. Ayrıca her “taş” için bir cümle hazırlamasını istedi. Ancak oyun sırasında her taş için uygulanmadı.

Kule hazır olduğunda, Dina fare olarak tırmanmaya başladı. İlk önce geniş, çömelmiş ve güçlü tabana atladı ve ona çok yakın bir yere yerleşti. Onu sakinlik ve güvenlik yeri olarak tanımladı. Cümle şöyleydi. “Ben sağlam bir temelim, senin için iyi bir başlangıcım.” Oradan güvene atladı ve ona sıkıca tutundu. “O kadar yükseğe çıkmak için ihtiyacın olan güven benim.” Dik durarak cesarete sıçradı. “Devam etmek için ihtiyacın olan cesaret benim.” Oradan hedefine, gökyüzünün bir kısmını görebildiği kulenin tepesine baktı. Sonra kuleye sordu. “Bir sonraki taşın adı ne?” Cevabı biliyordu, sağduyu. Bir sonraki atlayış oraya oldu. “Yolun yarısına geldin, devam edebilirsin ya da aşağı inebilirsin. Ne yaparsan yap aşağı düşmemek için çok dikkatli olmalısın.” Vücut ifadesi işaret bekleyen bir koşucununki gibiydi. Tekrar kuleye sordu. “Şimdi nereye?” “Yeteneklerini kullanmalısın, neler yapabildiğinin farkına varmalısın.” Cesaretin üzerinde dik duran yeteneğe atlayarak kendi kendine cevap verdi. Ardından beceriye atladı. Bu taş biraz sallandı. “Sen diğer taşlar gibi değilsin. Titriyorsun. Üzerinde durmak kolay değil. Küçük ayaklarımla dikkatli olmak zorundayım. Ama sen esneksin, senden bir şeyler öğrenebilirim,” dedi. Bir sonraki adımda ellerini kaldırmış minnettarlık duruyordu. Dina, bir sıçrayışta onu kucakladı ve sıkıca tuttu. “Seninle olmak güzel, seni hissetmek güzel. Seninle dinlenebilirim. Sadece birazcık kaldı. Teşekkür ederim, taş”.  Büyük bir sevinçle sıçradı. Bu taş zaman zaman zıpladı.

“Şimdi yaptım, ayaktayım ve dışarıdayım ve artık düşmekten korkmuyorum. Çok mutluyum,” diye devam etti, Dina.

Artık fare uzaklara bakmakta özgürdü. Yeni perspektifler. Lale sordu: “Yeni bir görüntü, ne görüyorsun?”

“Bir kiraz ağacı.”

Taşlar bir anda organik hayata dönüştü. Dina birkaç üyeyi çayırda duran kiraz ağacı olarak seçti. Dina kolayca ona ulaştı.

“Peki ya senin neşen?” diye sordu Lale. Hevesli bir fare ağacın kökleri arasında zıplamaya başlamıştı ve onları gıdıklıyordu.

Lale o zamandan beri imgelerin insanlar üzerinde güçlü etkileri olduğuna, onlarla çalışmanın hayata bakış açılarını dramatik bir şekilde değiştirebileceğine inanıyordu.

Kısa bir süre önce, engellenmiş ve hayal kırıklığına uğramış, umutsuzca özgürlüğe giden bir yol arayan birinin tipik durumunu gösteren başka bir imge üzerinde çalışmıştı. Anlaşılması çok kolay bir imgeydi. Bir kadın eski bir taş duvarın önünde duruyor ve diğer tarafa geçmek istiyordu.

Eldeki bilgi çalışmayı sürdürmek için yeterli değildi. Lale, ona duvar imgesini genişletmesi için spontan hayal gücünü kullanmasını önerdi. Kadının dikkati o eski duvara  çok fazla sabitlenmişti. Bu nedenle Lale, duvarın arka tarafına geçmesini ve  ne olduğunu görmesini sağladı. Belki bu onun motivasyonunu anlamak için bir ipucu verebilirdi. Ama süreç çok yavaş ilerliyordu. Lale, duyduğu merakla uyanan kendi hayal gücünü dizginlemek zorundaydı. Önemsiz olduğu aşikâr bir bahçeyle kısa bir süre ilgilendikten sonra, Lale kadının ilgisini çeken tek nesneye dönmeye karar verdi. ‘Şeytan ayrıntıda gizlidir’ sözünün doğru olduğunu umarak, duvara yaklaşmasını ve onu ayrıntılı bir şekilde tarif etmesini istedi. Lale yine bir şey bulamadı. Diğer tarafta ne olduğunu hayal etmesini sağlamak da boşunaydı. İşbirliğine karşı çok fazla direnç vardı.

Tam vazgeçmek üzereyken aklına bir fikir geldi. Bu kadının kedileri çok sevdiğini öğrenmişti. Öyleyse neden duvarın üstünde yürüyen ve istediği tarafa atlayabilen güzel bir kedi icat etmesin? En azından o kedide hayat ve hareket vardı. Kadın çok mutlu oldu. Bu kediyi kolayca hayal edebiliyordu. B ir zamanlar benzer bir kedisi vardı ve onu çok sevmişti, ama bu uzun zaman önceydi. Şimdi, başka bir müdahaleyi riske atacak kadar güçlü duygulara dayanan bir motivasyon vardı. Lale bu güzel kediyle bir rol değişimi önerdi. Ve işe yaradı. Dile gerek yoktu. Kişi duvarın iki tarafındaki farklılıkları görebiliyordu. Kendine güven geldi, büyüleyici bir yüz ifadesi ortaya çıkmıştı. Bu noktadan sonra bir şey sormaya gerek yoktu. Mümkün olduğunca uzun süre eğlenmesine izin vermek en doğrusuydu. Ya sonra? Kim bilir? Lale’nin bunu bilmesi pek mümkün değildi.

Yeni denemeler teklif etmeye devam etmesi için elinde yeterince malzemesi vardı Lale’nin, ama biraz daha fazla ipucuna ihtiyacı olduğunu fark etti. Bu neşe dolu an sona erdiğinde, protagonistin kendisine nasıl devam edeceğine dair yol göstereceğine inanıyordu. Gerçekten de az önce Lale, kedinin diğer tarafa atladığını hayal etmişti.

Kadın meydan okuyan bir ifadeyle, “Ben de oraya gitmek istiyorum,”dedi. Kendi başına ve bir tür monolog eşliğinde o eski duvarı keşfetmeye başladı. Taşların parçalandığı noktalar buldu duvarda. Hayranlık uyandıran bir merakla, gerçek bir arkeolog ruhuna sahip protagonist olarak duvarı incelemeye devam etti. Lale sadece bir seyirci rolünde kalmayı tercih etti. Giderek daha fazla yumuşak nokta bulundu ama enerji de yavaş yavaş azaldı.

“Artık bir yer bulup geçebileceğimi biliyorum. Bu duvar artık bir engel teşgil etmiyor. Daha sonraki bir zamanda devam edebilirim,” dedi ve oyun mutlu bir şekilde son buldu.

Grup oyunu karışık duygularla takip etmişti. Tatmin edilmemiş merakları artık o kadar aşikârdı ki Lale müdahale etme gereği duydu. “Hiçbir şey anlamanıza gerek yok. Şimdi soru sorma zamanı değil. Protagonistin zihninde her ne olduysa ona aittir. Belki bunun hakkında bir hikaye yazacaktır, bilemeyiz. Ama siz meraklı muhabir rolünü üstlenmemelisiniz, onun mahremiyetine saygı duymalısınız. Bu oyun sayesinde değerli bir şey kazandı, bu kadarına şahit olduk ve bu yeterli.” Protagonist Lale’nin onu koruyan tutumundan dolayı minnettardı. Lale de kediyi başarılı bir şekilde tanıttığı için memnundu.

Bu oyun, Ömer’in asla böyle bir liderlik yapmayacağını bildiği bir örnektir. Bunu çok cüretkar bulmakta ve sezgilerine Lale kadar güvenemeyeceğini bilmekteydi. Hedefi bir an önce görselleştirmeye ve ortaya çıkabilecek diğer ihtimallere fazla bir yer bırakmadan görselleştirdiği hedefin peşinden gitmeyi tercih ederdi. Lale ise tam tersine Ömer’in ortaya çıkacak ihtimaller dediği şeyi seviyor. Her zaman bir yol vardı. Aynı, suyun her zaman bir yol bulması gibi. Bu sadece bir esneklik ve izin verme meselesiydi. Halbuki, böyle bir durum Ömer’in disiplin ve konsantrasyon diye adlandırdığı idealin tam tersiydi. Durgun suya bir taş attığımızı düşüneyim. Ömer, taşın oluşturduğu dalga halkalarını izler, Lale ise taşın nereye gittiğini ve onu bulup bulamayacağını merak ederdi.

Lale, bir insanın kişisel sınırlarını aşmak, çok dar bir yaşam biçimini geride bırakmak ve arzuladığı bir durum için özgürleşmek amacıyla ortaya çıkan her türlü imgeyle çalışmalarında karşılaşmıştı. Değişim yolunda, yüksek dağlar,

tehlikeli hayvanlar, atılan her adımda sallanan köprüler, sisli geceler ve tabii ki duvarlar şeklinde sayısız engel vardı.

Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Her zaman karşıt güçler işin içindeydi. Rahatça yerleşmek mi yoksa maceracı olmak mı? Seçim bu mu?  Ben kim oldum ya da olmadım?  Daha fazlası var mı? Yolun sonu bu mu?

Orta yaşlı bir adam sürekli şikayet etmekteydi. “Her sabah oturma odamda üç kilometre koşuyorum ve hiçbir yere varamıyorum. Bu benim. Nasıl bu hale geldim?” Lale gruptan bu kadar çok geri bildirim almasına şaşırmıyor. Bu, başından beri psikodrama grubuna katılmak için güçlü bir motivasyondu. Hemster çarkından bir çıkış yolu aramaktaydılar. Tek yönlü yolu terk etmek, kafesten dışarı uçmak, eski kalıpları kırmak, yeniden canlanmak istemekteydiler.

Ömer, Lale’ye bir fikri olduğunu işaret ettiğinde Lale devam etmesini söylemişti. Lale’nin tahmini doğruydu. Ömer’in aklında Huckleberry Finn vardır.

Gruba meditasyon pozisyonuna geçmelerini ve zihinlerine sadece “nehir” kelimesini getirmelerini söyledi. Neler olacağını görmelerini önerdi. Bu çok güzel bir uygulamaydı. Sadece bir kelimeden ibaret olan ‘nehir’ aslında bir metafor olarak çok geniş bir anlam alanını kapsıyordu. Hayal gücü ve zihin hemen harekete geçmişti. Herkes farklı tepkiler vermekteydi. Bir sahnenin yavaşça ortaya çıkmasından bir dizi video klip benzeri sunuma kadar. Tek bir kelimeyle her şey harekete geçebiliyordu.

Ömer grubu izleyip en küçük yüz ifadesi belirtilerini, duruş değişikliklerini ve enerji dalgalanmalarını kaydederken, Lale de bu imajinasyona katılmaya karar vermişti. Rahat bir pozisyona geçer geçmez çok canlı bir görüntü belirdi. Görüntünün güzelliği Lale’yi hayrete düşürdü. Yosunlarla kaplı kayalar, üzerinde yükselen bir çınar ağacının devasa kökleriyle çevrili küçük bir mağara oluşturmuştu. Mağaranın içinden derinden gelen şırıltıların yanı sıra minik çanlar gibi tıngırdayan seslerle su akmaktaydı. Bu manzaraya hayretle bakmakta ama kendini içinde görememekteydi. Herhangi bir düşünce aklına gelmeden önce kendini çayırın içinden geçen küçük bir derede duran küçük bir çocuk olarak gördü, Lale. Küçük kardeşinin çamur ve küçük dal parçalarıyla minik bir baraj inşa etmesine yardım etmekten memnundu. Ama umutsuzdu çünkü su çok daha güçlüydü. Sonra garip bir boşluk, bir boşluk vardı. Kendini bir nehirde yüzerken hissetti. Artık bölgeyi tanıyor ve aynı anda hem mutlu hem de bir şekilde üzgün hissediyordu. Kısa bir süre sonra babası bir fotoğraftaki gibi zihninde belirdi. Nehir genişlemiş ve bir kasabanın içinden geçmekteydi. Birden bire nehri çok yüksekten, kuş bakışı gördü. Çoğunlukla nehri yönlendiren ve sınırlayan kıyılarının farkındaydı. Sıcak ve uykulu bir his kapladı.

Ömer saatine baktı, 20 dakika. Yanında huzurla oturan Lale’ye bakıp, durma zamanı geldi diye düşündü. “Yavaş, yavaş içinde bulunduğumuz ana geri dönün, acele etmeyin,” diye seslendi gruba. Biraz esneme ve gerinmenin ardından grup üyeleri imajinasyondan çıkmıştı. Bazı yüz ifadeleri imajinasyon sırasındaki deneyimini terk etme konusunda isteksizlik göstermekteydi. Ömer küçük gruplar halinde geri bildirim alışverişinde bulunmayı önerdi. Bu şekilde daha samimi bir ortamda, grubun geneline kıyasla daha fazla açıklık beklenebilirdi. Dahası, üyelerden birisi protagonist oyunuyla devam etmek isteyebilirdi.

Bu olay bir hafta sonra gerçekleşti. Isınma aşamasında nehir imajinasyonu hala öne çıkan bir konuydu. Bir üye grup odasındaydı ama aklı kesinlikle grupta çalışmasında değildi. Zaman zaman gözyaşlarını tutmak için çok uğraştıği fark edildi. Onun derin üzüntüsü grubu etkilemiş ve bazıüyeler Lale ve Ömer’e bakarak, “Bir şeyler yapın!” der gibiydi. Ama her ikisi de sessiz kaldı, sabırla bekledi. Acele etmeye gerek yoktu. Bir protagonistin ısınmasına izin verilmeliydi. “Nehri itmeyin!” derler. Protagonistten gelen küçük hareketler ilerlemek için son çabanın habercisiydi. Lale de protagonist ile birlikte aynı anda ayağa kalkmaya hazırdı. Hüzünlü ve ciddi bir yüz ifadesi, Lale’nin dostça gülümsemesiyle buluşarak güven, itimat ve güveni işaret ediyordu.

Lale, doğru zamanda ve doğru miktarda kullanabildiği bir sabıra sahipti. Sakin, neredeyse tembel denecek kadar ağır ama hiçbir şeyi kaçırmayan ve her zaman hazır. Ömer’in takdir ettiği ve bazen kıskandığı şey Lale’nin bu yönüydü. Protagonistin tamamen farkında ama odayı ilk kez görüyormuş gibi etrafına bakmaktaydı. Konuşmadan protagonistin yönlendirmesini beklerken, herhangi bir şeye odaklanmak yerine protagoniste alan verirdi. Protagonist hareketsiz donup kaldığında ise, Lale harekete geçerdi. Er ya da geç onun hareketleri diğerini de eyleme geçmeye teşvik edecekti. Ve dikkat çekmeden protagonistin göz hareketlerini taklit eder, aynı yöne bakardı. Bu önemliydi çünkü protagonist yukarı doğru gözlerini tavana diktiğinde başka bir yerde ve zamanda olduğunu ancak aşağı doğru yere baktığında burada ve şu anda olduğunu anlamak mümkündü.

Bu protagonistin aklında büyük ihtimalle nehirle ilgili bir şeyler vardı ve Lale ortaya nasıl bir sahne çıkacağını merak ediyordu. Bir yer olmak zorundaydı, aksi takdirde devam etmenin hiçbir faydası olmazdı. Sahne gerçek, görünür ve

somut olmalıydı. Geri kalan her şey konuşma, fikirler ve tartışmalardan, kısacası yapmak yerine düşünmekten ibaret olacaktı.

Protagonist, onu şaşırttı. Tam önünde bir noktaya odaklandı ve şöyle dedi. “Kaynaklarım hakkında hiçbir şey bilmiyorum.” Tam şu anda, tam burada duruyordu ama sahne boştu. Lale hemen araya girdi. “Sen ve ben, şu anda nerede duruyoruz? Ayaklarımızın altında ne var?”

“Nehir kıyısında duruyoruz ve nehre bakıyoruz.” Lale içini çekti ve devam etmesini bekledi. Protagonist devam etti de. Şimdi daha da rahatlamıştı, hüznü gitmişti. “Nehir burada geniş, uzun bir yol kat etti. Ama şimdi yavaşladı. Denize ulaşamıyor. Nehirde o kadar çok çöp var ki. Beni engelliyor.” protagonist, Lale’nin müdahalesi olmadan nehirle özdeşleşmişti. Çöp artık gerçekti, ona kaynaklarını merak ederek yola çıktığını hatırlatmaya gerek yoktu. Lale bir çevreci rolüne büründü ve bunun ne çöpü olduğunu ve düzgün bir şekilde imha edilmesini istedi. Bu şekilde birlikte çalışmaya devam ettiler. Çöpler eski ilişkilerden, aile anlaşmazlıklarından, kötü iş arkadaşlarından, yıkılan umutlardan, kıskançlıklardan, pişmanlıklardan ve benzeri olaylardan oluşuyordu. Teker teker tespit edildi ve bertaraf edildi. Sonunda geriye sadece kum kalmıştı. Şimdi bunun geniş bir delta olduğu görünüyordu. Yine de denize doğru ilerlemek kolay olmayacaktı ama zamanla oraya ulaşacaktı. Acelesi yoktu. Lale bu son görüntüyle bir süre daha kalmasını sağladı. Tüm grup memnun görünüyordu. Bolca paylaşım onun grup içine iyice dönmesini sağlamıştı.

Lale, kaynakla işe başlamışken protagonistin sonunda deltaya ulaşmasından mutluluk duymuştu. Aslında, Lale’yi hâlâ cezbeden ama aynı zamanda korkutan şey, tam tersi tarafa, suyun geldiği o karanlığa, yeraltı dünyasına inmekti ve bu girişim için olağanüstü bir rehbere ihtiyacı olacaktı. C.G.Jung’un bunu tek başına yaptığını hatırladığında, “Ne cesur bir kişi?” diye düşünmektenkendini alamadı.

Lale fotoğraf albümünü açmış yapraklarını çeviriyordu. O tombul bebek Lale idi. Doğum günü partisindeki çocuk da Lale. Rock-and-roll dansı yapan kız yine Lale. Her sayfada farklı bir Lale vardı ama o hep aynı Lale idi. Aynı olmak ve farklılaşmak. Mezar taşında şöyle yazacak. ‘Lale doğdu… Lale öldü…’

Başka hiç kimse Lale olamaz, o eşsizdir. DNA’sı bunun kanıtı. Elbette, tüm insanların %91’inin aynı olduğunu öğrenmişti, ama bu %9’luk küçük fark onu hatasız bir şekilde Lale yapıyor. O bir birey. Ve hala fotoğraflarda tüm bu farklı Lale’ler var. Ona neye dönüştüğünü anlatıyorlar, sadece bedenini değil. Zihni de sürekli değişmiş ve ölene kadar da değişmeye devam edecektir. Birden kendini

güçten arınmış ve alçakgönüllü hisseder. Elbette seçebilir, karar verebilir, hareket edebilir, bir dereceye kadar değişebilir. Ama bunun, gerçekten ne kadar önemi var? Ne kadar gereksiz bir soru. Bu, gizemli ve muazzam derecede karmaşık yaşamın bir parçasıdır. Tek başına bu bile yeterli ve minnettar olmak için iyi bir neden.

 

© 2025 Fikir Sofrası.  Tüm Hakları Saklıdır.

Kullanım Koşulları