SONUÇ
Kaos ve düzen aralarında gidip geldiğimiz iki kutuptur. Bir tarafta zorlandığımızda diğer tarafa yönleniriz. Oyun daha çok kaotik kutba meyleder. Bilme arzusu ise düzeni gerektirir. Bunlar, her biri diğerinin antagonisti olan iki kas gibi birbirleriyle ilişkilidirler. Her ikisi de eşit derecede iyi eğitilmiş olduklarında dengemizi sağlarlar ve dayanıklılığımız ve esnekliğimize göre bir yere ya da diğerine doğru hareket etmemize izin verirler. Hayal gücü de bunun gibi hem oyun oynamamıza hem de içgörü (bilgi, farkındalık) kazanmamıza izin verir.
Ek
Gerçek oturumlarda gruplar hakkında elde edilen tecrübeleri yazıya dökmek çok zordur. (Moreno, s.320)
Örnek 1
Minyatür psikodrama ile ilgili ilk pratik tecrübelerimi zorunlu olarak münferit oturumlarda elde ettim, çünkü henüz bir grup oluşmamıştır.
Bay D. İlk defa geliyordu. Biriyle içinde bulunduğu müşkül durum hakkında konuşmak ve buna karşı bir şey yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istiyordu. Ama şahsen bunun mümkün olduğuna inanmıyordu. Küçük bir Schwarzwald kasabasından geliyordu. Önce uzun uzun akrabalarından bahsetti bu adama kendi probleminden bahsetmesi ve minyatür sahneden kendi kendini ifade etmesi gerektiğini nasıl anlatmalıydım?
Bu adam her şeyden ne kadar da uzaktı!
Öyle bir noktaya gelmişti ki, artık bana her şeyi nasıl anlatacağını bilmediğini söylüyordu. Artık kelimelerle kendini ifade edemiyordu. Kendisini zaten şivesinden dolayı takip etmekte güçlük çektiğimi, bana durumu herhangi bir şekilde daha canlı olarak anlatmasını söyledim. En sonunda kararlı bir şekilde yanında duran masanın üstünü topladım. Boş sahne ortaya çıkmıştı.
Bir oturma odasında bulunuyorduk. Çocuklar için tahta parçaları ile dolu bir sandık vardı. Kendisine, kişilere uyan nesneleri alıp, masanın üstüne koymasını söyledim.
Adam biraz şaşırdı. Söylediğim şeyi çocukça bulacağından korkmuştum, ama böyle olmadı. Belli ki rahatlamıştı. Sonunda sandıktan nesneleri almaya başladı ve kendini tamamen işine verdi. Bu işin çok basit yürümesine şaşırmıştım. Tahta parçaları gözle görülüp, elle tutulabiliniyordu. Konuşmanın yerine hareketler geçmişti. Yapılan iş sonra sözle yorumlanıyordu. Masada on beş kişi durduğunda kendisi de şaşırmıştı. Neyin kimi ifade ettiğini artık tam olarak bilmiyordu. Şimdi nesneleri kendisi gruplandırmaya başladı. Geometrik şekiller ortaya çıktı. Yapılan dairenin içi açık dışı ise zayıftı. Kendisine ayrı ayrı duran kişilerin yerlerinin doğru olup olmadığını sordum. Memnundu. Sonra bir mola verdi, içini çekti ve dedi ki:
“EVET, bir de şehirde bir kız arkadaşım var”.
Masanın üstündeki düzen şu andaki durumu tasvir ediyordu.
Konulan her şey o kişinin şahsi hikâyesini ve sosyal durumunu belirtiyordu. Buradan anlaşılıyordu ki, kasabanın yarısı bu “ilişkiyi” biliyordu veya tahmin ediyordu. Bu arada, kendisine söylenmeden, kız arkadaşını masanın öbür ucuna koydu. Diğer kişilerin aralarında ve ona karşı olan ilişkilerinde bir değişiklik olmadığını özellikle vurguladı. Ben bundan şüphe duyduğumu ifade ettim. O dedi ki: “EVET, onlar dışarıya karşı öyle görünüyorlar, ama onların ne düşündüklerini tahmin edebiliyorum”. Bunun üzerine, kişileri tekrar tanzim etmesini ve yapılan değişikliklerde kimin ne düşündüğünü yorumlamasını istedim Nesnelerin hiçbir eski yerinde kalmadı. Arada sırada kız arkadaşını ziyaret etmesini ve durumu bir de masanın öbür ucundan, kız arkadaşının gözüyle incelemesini istedim.
Özellikle, artık ne yapması gerektiğini bilmediği zamanlarda. Bunun üzerine bazı düzeltmeler daha yaptırdım. Objelere gittikçe daha fazla itina göstermesi dikkati çekiyordu.
Onun için her milimetre çok önemli idi. Bu uzun oturumun sonunda yorgun görünüyordu, ama mutsuz da değildi. Dedi ki: “ İşte durum şimdi böyle”. Ayrıca şimdi, tüm sıkıntıların “nankör” bir komşudan kaynaklandığını görmüştü. Galiba bu komşu ile yakın zamanda artık birkaç kelime konuşması icap edecekti. Diğerleri, karısı da dâhil olmak üzere, şehirde bir kız arkadaşının olduğunu bilmekle kalmayıp bunu kabullenmiştiler. Boşanmayı düşünmüyordu. Zaten kız arkadaşı da ayrılmasını beklemiyordu.
Oyun kendisine çok da şaşırtıcı çözümler getirmemişti, ama ilk baştaki şaşkınlığını üzerinden atmış, bakış açısı netleşmişti. Çünkü devamlı olarak başkaları ile uğraşmak yerine, oyun oynayarak, tek başına ve zaman bağlı olmadan etrafında olup bitenler hakkında düşünmeye fırsat bulmuştu.
Bu açıklama ile işlem bir defa harekete geçirilirse kendi dinamiklerini yaratır, uygun araçlarını kendisi bulur. Bay D. Objeleri çabuk ve düşünmeden seçmişti. Bu esnada onların ebatları ve renklerine şüphesiz ki bilinçli bir şekilde dikkat etmemişti. Bu iki özellik hakkında kendisinin dikkatini çektiğinde gözüne şunlar çarptı: Yakın akrabaların rengi aynıydı, ama anne ve babasının değil. Buna karşılık karısının rengi anne ve babasının rengiyle aynıydı. Anne ve babası ona, başka bir kadını sevdiği halde, evlenmeye zorlamışlardı. Kız arkadaşının rengi ile aynı idi. Ebatları neredeyse sosyal durumlara uyumlu idiler.
Örnek 2:
Bayan P. Kocasından boşanmak istiyordu. Birkaç sene önce bunun için başarısız bir denemede bulunmuştu. Şimdi artık kararını tam olarak vermişti. Ama kendisini bekleyen şeylerden korkuyordu. Kendisine durumunu önce nesnelerin yardımıyla tasvir etmesini istedim. Bunu nasıl yapacağında serbest olduğunu belirttim. Küçük bir piknik sepeti buldu. Bunun içinde Afrika’dan getirdiğim taştan hayvan figürlerini saklıyordum. Buna çok sevindi, çünkü tam da aradığı uygun şeyler olduğunu düşünüyordu. Bu figürler sayesinde, problemlerini bir masal şeklinde anlatma imkânını buldu. Balık ile gergedanın hikâyesi elleri ile meşgulken ortaya çıktı. Burada ilginç olan şey, iç ve dış arasındaki karşılıklı oyunun hikâyede nasıl ortaya çıktığı idi. Figürlere bakarken (dış) aklına bir şey (iç) geldi ve bunu çizmeye başladı (dış). Yapılan değişiklikler (dış) aklına yine başka fikirler getirdi (iç). Kleist’a değinecek olursak burada “iş esnasında düşüncenin yavaş yavaş meydana gelmesinden” bahsedebilirsiniz. Fakat ben, anlattıklarıyla yetiniyorum:
Bir balık ile gergedan karşı karşıya duruyorlar, ama birbirlerini görmüyorlar. Küçük bir tavşan ile minik bir eşek de onlara bakıyor. Balık gergedanın gücünden korkmakta. Kendini bir kapanın içinde hapsedilmiş hissediyor. Korunmak istiyor ve bu yüzden evlilik cüzdanını kendisi ile gergedanın arasına koyuyor. Şimdi kendini emniyette hissediyor. Gergedan onun şimdi ne yaptığını göremiyor. Çıkmaz sokağın kapısını açıyor ve yüzerek uzaklaşıyor. Küçük tavşan ile minik eşeği de beraberinde götürüyor. Hürriyetine kavuşmuş olarak şimdi kendisine iş aramak zorunda.
Bu arada gergedan onun kaçtığını fark ediyor, arkasından koşuyor ve onu gözlüyor. Balık korkuyor ve bir evin içindeki piknik sepetine saklanıyor. Sepet çok sallanıyor. Ev yıkılmasın diye bir başka balık daha geliyor ve eve destek veriyor (evi tutuyor), ama gergedanın göremeyeceği bir şekilde. Ama ev gergedanın taarruzuna karşı koyamıyor. Balık tekrar kaçıyor ve kalın bir kâğıt rulonun içine sığınıyor. Gergedan buna saldırıyor, ama yumuşak kağıt içinde hiçbir şey yapamıyor. Oranın sakinleri gergedandan korkmuyorlar. Gergedan şimdi pazarlık yapmaya başlıyor ve balığa kendisine dönmesi için rica ediyor ama balık bunu reddediyor. Bunun üzerine gergedan, yarı baykuş yarı zürafa olan avukatına başvuruyor. Avukat balığı tehdit ediyor. Fakat hemen büyük kaplumbağaya gidiyor ve ona danışıyor. Kaplumbağa baykuş/zürafaya derhal bir mektup gönderiyor. Gergedan bu şekilde bir sonuca varamayacağını artık anlıyor. Bu yüzden balıkla yeniden şahsen konuşmaya karar veriyor. Şimdi başlangıçta olduğu gibi tekrar karşı karşıyadırlar. Gergedan sırtında evlilik cüzdanını da getirmiştir. Ama balık bu “oyuna” gelmeye niyetli değildir. Diyalog başlamadan önce sahnenin değiştirilmesini teklif ediyorum karşılıklı konuşma hakiki büyüklükte bir yardımcı-ben ile kocasının rolünde devam etmiştir.
Bayan P. Bu arada boşandı. Hakiki hayatta oyundan pek fazla sapma olmadı. Kendisi boşanmayı korkusuzca atlattı.
Örnek 3:
Oturum başlar başlamaz Bayan A.grubu terk etmek istediğini söyledi. Bir seneden fazla bir süreden beri grupta olduğu halde oynamaya hala cesaret edemiyormuş. Bu yüzden de grupta devam etmede bir anlam bulamıyormuş. Bunun üzerine grup, Bayan A.’ya birçok Yardımcı-Ben rollerini hatırlattı. Bayan A bu rollerin çokluğuna ve onlara ne kadar önem verildiğine şaşırdı. Kendisine grup odasına ilk girdiği zamanı hatırlamasını rica ediyorum. Kapının önüne gidiyoruz. Gruba kararını bildirmek için kararlıymış. Çünkü bu konuda karar verebilmek için evde kendisiyle epey mücadele etmiş.
Kendisine tıpatıp benzeyen bir kişi seçiyor.
Argümanlara başlıyor. Aslında bir mücadeleden söz etmek yerinde olmazmış. Onun eksikliği cesaretinin olmaması imiş. Şimdi gruptaki en kuvvetli erkeği cesaretin temsilcisi olarak seçiyor. Ama onu nerede kullanacağını bilmiyor. O ve benzeri yavaş yavaş birbirlerinin üzerlerine gidiyorlar, ama yine kavga olmuyor. Artık benzerini ciddiye bile almıyor. Karşısında sadece bir grup üyesi görüyor. Şimdi mücadeleyi nesnelerle tasvir etmesini teklif ediyorum.
Oyun sandığından bir kamyon ve bir lokomotif seçiyor. Her ikisi de ağaçtan ve takriben aynı büyüklükte. Kamyon grupta kalması, lokomotif ise gruptan ayrılması için bir sembol. Gruptaki herkes de ayrıca birer nesne seçiyor. Bu sayede bir grup dairesi oluşturuyorlar. Bayan A kamyonu grubun üstüne doğru sürüyor. Lokomotif onun yolunu kesiyor. Argümanlar birbirini kovalıyor. Kamyon yoluna tek başına devam etmek istiyor. Peki, o zaman lokomotif ne olacak? Hem gruba dâhil olup, hem de evde kalamaz ya! En sonunda kamyon pes ediyor.
Her ikisi de geri dönüyor. Bayan A grupta kalmasının kendisine hiçbir yarar getirmeyeceğinden tamamen emin. Ayağa kalkıyor ve gitmeye hazırlanıyor. İşte o anda gruba diyorum ki: Güzel, Bayan A gitti. Buna ne diyorsunuz? (Bayan A tereddüt içinde, kalakalıyor). Yorumlar çok değişik: “Gitmek istiyorsa gitsin.” “Yazık, keşke gitmeseydi, o benim için önemli biri idi.” Bayan A bu esnada grubun dışında bir yere oturuyor ve merakla dinliyor. Birden bire ayağa kalkıyor ve diyor ki: “Eh, ben de o zaman gruba tekrar geri dönerim.” Araçlarını tekrar geri alıyor ve gruba tekrar geri dönmüş oluyor. Ama grup onun geri dönüşünü hiç de kolaylaştırmıyor. Her iki aracın da bir süre için bazı şeylere katlanması gerek. Lokomotif ve kamyonun durumları kötü. Büyük bir istekle taşıma imkanları ve pozisyonları deneniyor. Grup bazen bir tamirhane ve garaj haline geliyor. Bayan A ne yapacağına karar vermeye çalışıyor. Sonunda herkesi memnun eden bir yol bulunuyor burada oturuma müdahale etmek yerine Bayan A’yı tekrar ilk sahneye götürüyorum. Şimdi benzeri ile tekrar karşı karşıyadır ve “cesareti” kendi yanına koyar. Şimdi gerçekten kavga başlıyor, sadece sözlerle değil, bedensel olarak da. Sonra bir oyun başlıyor. İnsanın kendi cesaretinden korkması gibi bir problem çıkıyor ortaya.
Bayan A’nın hayal gücü, bir grup üyesini Yardımcı-Ben olarak kabul etmediği anda minyatür sahneye geçme zorunluluğu doğmuştu. Bayan A problemlerinden birinin de grubun kendisi olduğunu sanıyor ve bu yüzden grubun kendisine yardımcı olamayacağını düşünüyordu. Minyatür sahnede oynamayı kabul ediyor, çünkü şimdi canlı üyelerin karşısında değil cisimleri sembol olarak kullanarak gerçek hayattan biraz uzaklaşıyor.
Gruba geri döndükten sonra, hislerini bütün samimiyeti ile ortaya koyabiliyor ve utanmadan nesnelerle oynayabiliyor. Nesneler tamamlandığı ve her şey yerli yerine koyulduktan sonra Bayan A başrol oynamaya hazırdır.
Örnek 4:
Bayan G. Kendisinin her taraftan sıkıştırıldığı hissine kapılmış. Ayrıca son zamanlarda bir de midesinde şişkinlik var. Oturum evimin odalarından birinde yapılıyor oda kitap, tablo ve müzik enstrümanları ile dolu.
L: Midenizin durumu nasıl?
G: O kadar doluymuş gibi ki, içine başka bir şey girmiyor.
L: Bunu daha açık bir şekilde anlat.
G: Midem çok dolu ve boşaltılmamış gibi. Bu odaya benziyor (burada gülüyor). Buranın biraz toplanması, hayır boşaltılması lazım.
L: Tamam. Şimdi farz et ki, bu oda gerçekten de senin miden. Şimdi bu mideyi boşaltmaya çalış bakalım.
Kendisi bunun nasıl olacağını önceleri tasavvur edemiyor. Odanın gerçekten midesini tasvir ettiğini kavrayabilmesi zaman aldı. Sonra her şey gayet hızlı gidiyor. Ne yapılması gerektiğini gayet iyi biliyor ve ben bazı nesnelere oldukça hoyratça davranmasını şaşırarak izliyorum.
L: Nereye boşaltıyorsun Allah Aşkına, bağırsağa mı yoksa yemek borusuna mı doğru?
G: (biraz tereddüt ediyor) Tabii ki bağırsağa doğru.
L: Peki, şimdiye kadar boşalttığın neler?
G: Bir sürü eski şey, ilişkiler vs. Tanıdıklar, birkaç akraba.
İlk heyecan biraz yatıştı. Kendisi şimdi yaptıklarını anlatmaya başlıyor.
G: (eline bir Afrika davulu alıyor). Aslında güzel bir şey bu. Ama çok aksi ve derisi kalın…(Birden bire davul ile kişi arasındaki ilişkiyi anlıyor) …ayrıca içi de boş. Sadece vurulduğu zaman ses çıkarıyor (gülüyor). Ya sen (bancoyu alıyor), sen benim için çok gürültülüsün, gitarı tercih ederdim (gaydayı keşfediyor). Hah, işte bu benim annem. Başlı başına bir orkestra. Bütün gün çalar, durur (Şimdi adı geçen enstrümanları alıyor ve çıkışın yakınında bir yere koyuyor). Tamamen dışarıda değiller. Burada iyi duruyorlar. Bunun daha vakti var (Şimdi ise mide duvarına yaslanmış bir ayna buluyor). Bilemiyorum, ama burası acıyor.
Ha, evet, doktorum midemde küçük bir çıban olduğunu söylemişti. İşte bundan dolayı (aynaya dokunmuyor).
Birdenbire susuyor. Etrafına bakıyor. Belli ki hafifleme var.
L: Yemek borusunun durumu nasıl, mideye nasıl geliyor?
G: Orada, masanın altında (masanın altında her şey mukavva kartonların, ufak bir sandığın ve çantanın içinde). Evet, şimdi iyice toparladım. Şimdi sıra şunlara geldi (istemeye istemeye işe koyuluyor). A, evet, bilgi. Bu gerçekten önemli (içinde gazeteler bulunan karton kutu midede kalıyor, ama yer değiştiriyor). Bu gerçek bir hazine sandığı gibi. Onun burada kalması lazım. Küçük çantaya da ihtiyacım olabilir (Artık hiçbir şey dışarı atılmayacak, Her şey akıllıca yerli yerine konacak, düzen muhafaza edilecek. Son olarak maskeli oyunlara ait bir afiş buluyor:) Bu çok enteresan bir şey (midenin ortasına koyuyor). Bunu beraberimde götürmek isterdim. Tekrar dikkatlice etrafına bakınıyor, orayı burayı biraz düzeltiyor. Artık memnundur. Sonunda gözü küçük sandığa takılıyor.
L: İçine bir göz atmak ister misin?
G: Bilmem. Ama bunun bir hazine sandığı olduğunu düşünüyorum.
L: içinde acaba ne var, ne dersin?
G: (Kutunun kapağı iki demir şeritle üç eşit bölüme ayrılmış; orta kısmı gösteriyor). Burası mavi deniz, güzel bir yer. Ve sol tarafta, evet, bir köpek balığı görüyorum. Ama o ölü gibi (kafasını sallıyor) ve burada, sağda ölü bir çocuk görüyorum. Tuhaf!
Yaptığı resimlere çok şaşırıyor, en çok da, aklına neler geldiğine. Ama sandığın içine bakmak istemiyor. Oyun böylece bitiyor. Sonra tek başına her şeyi yeniden topluyor. Her şey tekrar yerini buluyor. Artık bana soru sormasına gerek kalmıyor.
Kısa bir süre sonra kendi evine taşınıyor. Mide ağrıları azaldı. Şimdi sadece “özel durumlarda” ortaya çıkıyorlar. Aradaki ilişkinin farkında olduğunu söylüyor.
Summary
Duetoourpower of imagination, we can quiteeasilyaccomplish a remarkable role reversal. Weonlyhavetoshoose a fewobjectsfortotaketheroles of realpersons in our life, toarrangethem in someway on a tableand-wearemaster of a world en miniature. Childrenenjoythismegalomaniaimmensely; used in pschodrama, it is an effectivemeanstodealsuccessfullywith a number of problems.
Literatür
Bachelard, G.: Mekanın Şiirselliği, Ullstein, Frankfurt 1975.
Engelke, E.: Pratikte Psikodram, Pfeiffer, München 1981.
Moreno, I. L.: Grup Psikoterapisi ve Psikodrama; Teori ve Pratiğe G