

‘Tüm dünya bir sahne
Ve tüm erkek ve kadınlar sadece oyuncular,
Sahneye giriyorlar ve çıkıyorlar,
Ve bu süre içinde bir adam pek çok rolü oynuyor,’
(Shakespeare, As You Like It, Perde II, Sahne 7 )
Sahneye ilişkin bu metafor sahne yöneticisi olarak insanüstü, bilinmeyen, kader (tanrı) gibi bir kavramı içermektedir. İnsan ise sadece bu duruma katlanan bir kukladır. Bu görüş danışanlarca sıklıkla dile getirilir. Kendilerini sıkıştırılmış hissettiklerini ve hareket alanlarının daraldığını vurgularlar. Durumun tümüne ilişkin bakış açısını yitirmişlerdir. Artık hiçbir şeyi kendileri belirleyemiyor, öz kontrollerini kaybetmişlerdir. Sadece, olaylar başlarına gelir. Durumu kavrayamıyor ve kontrol altına alamamaktadırlar. Belirsiz bir iktidar oyunu içinde bir o yana bir bu yana savrulurlar. Ve görünmez bir el iplerini ele almıştır. İplerinin başkalarının elinde olması her türlü direnci boşa çıkartır, çabaları anlamsız kılar.
İnsanın bu acizliği çok acı, ama galiba bunu olduğu gibi kabullenmek gerekiyor. Bu problemle psikodramatik olarak çalışıldığında danışanın yaşamındaki yöneticinin insanüstü bir varlık değil, aksine annesi, müdürü gibi gerçek bir kişi olduğu ortaya çıkarılır. Yönetmenin (anne, baba, patron…) kişinin üstlenilmesi gereken rolü belirlediği ve bunun için kendi kişiliğini feda etmesini istediği saptanır. Gerçek dünya sahnesinin doluluğuna karşın, psikodrama sahnesi tümden boştur. Onun gücü işte bu boşluktan kaynaklanır.
“ İlk araç sahnenin kendisidir. Sahne hastayı (oyuncu) çok geniş boyutlu ve hareketli bir yaşam sunar. Aynı zamanda ufak dünyanın yaratıcısı ve idarecisi olarak konumlandırır. Gerçek yaşam ortamı çok kere dar ve daraltıcıdır. Psikodrama sahnesinde, dayanılmaz baskıdan kurtulma veya kendini ifade edebilme ve deneyimleme özgürlüğü sayesinde hasta tekrar kendini bulur. Sahne alanı,yaşamın gerçek hayatın çok ötesinde geniş ve sınırsızdır. Buna rağmen, gerçek ve fantezi birbirleriyle çelişki halinde değildir. Aksine bunlar, daha geniş bir dünyanın, nesne, insan ve olayların psikodramatik dünyasının işlevleridir.”(Moreno,S.77)
Psikodrama sahnesinin özel bir şekli minyatür sahnedir. Gerçek dünya sahnesi burada küçük ölçeklerde temsil edilmektedir. Bunun aracılığıyla, biraz önce kendisinin bir kukla olduğu hissine kapılan kişi, perspektif değiştirerek bu ufak dünyanın yaratıcısı ve idarecisi olmuştur. Onun yaşam ortamı şimdi bir masanın üzerine sığmaktadır. Kendisi ise hakiki boyutlarda, Güliver’in cüceler karşısında veya bir çocuğun kurşun askerler önünde durduğu gibi durmaktadır. Rolü artık değişmiş, güçsüz iken güçlü olmuştur.
“Doğa her çocuğa mucizevi bir ilaç yazmıştır ‘Megalomania Normalis’. İnsan sürekli kendi egosu ve kendi dünyasına yönelik yaşar. Yaşadığı sürece insan hep çocuk kalır. Megalomania önüne geçilemeyen, normal bir deneyimdir” (Moreno,S.186)
Minyatür sahne sadece zihinde yaşayan bir yerdir. Bu sahne mucizevi ilacı kullanabilmek için en uygun, en ideal ortamdır. Hayal gücü ile birlikte insanın gücü ve bakış açısı genişler. Bu protagonisti, durumunu korkusuzca, serbestçe ve rahatça gözden geçirebilecek konuma getirir. Burada güvendedir. Beğenmediğini değiştirip tekrar deneyebilir.
Burada bir şeyin vurgulaması gereklidir. Minyatür sahnenin geleneksel kukla tiyatrosuna benzememesi gibi, psikodrama sahnesi de tiyatro sahnesine benzemez. Minyatür sahnenin belli bir yeri yoktur. Protagonist tarafından ona “uygun” olan yerde kurulur.(meydana getirilir). Hayal gücü sayesinde bu sahne gerçek yaşam yerine geçer. Bu nedenle minyatür sahne her yerde kurulabilir: bir masa üzerinde, yerde, kumda, bir tabak içinde.
Devamı Gelir…